2 Mayıs 2016 Pazartesi

FOTOĞRAFLARLA REŞAT NURİ GÜNTEKİN








Vefatı

      Güntekin'e akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada, 7 Aralık 1956'da hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956 günü, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. Levent’teoturduğu sokağa “Çalıkuşu” ismi, Kadıköy’de ve İzmir’de bir ilköğretim okuluna ve Fatih'te bir tiyatro sahnesine Reşat Nuri Güntekin ismi verilmiştir.

Romanları

Hikâyeleri

  • Roçild Bey (1919)
  • Eski Ahbap (1919)
  • Sönmüş Yıldızlar (1923)
  • Tanrı Misafiri (1927)
  • Leyla ile Mecnun (1928)
  • Olağan İşler (1930)
  • Aşk Mektupları

Oyunları

  • Hançer (1920)
  • Eski Rüya (1922)
  • Ümidin Güneşi (1924)
  • Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (1925, üç oyun)
  • Taş Parçası (1927)
  • Yeşil gece (1928)
  • İstiklâl (1933)
  • Hülleci (1933)
  • Yaprak Dökümü (1971)
  • Eski Şarkı(1971)
  • Balıkesir Muhasebecisi (1953)
  • Tanrıdağı Ziyafeti (1954)
  • Bir Köy Öğretmeni
  • Çalıkuşu
  • Kavak Yelleri

Gezi Yazısı

KAYNAK:VİKİPEDİ

REŞAT NURİ GÜNTEK'İN HAYATI
      
      1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Babası, askeri tabip Nuri Bey, annesi Kars valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'dır. Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta hayatını kaybetti, tek çocuk olarak büyüdü. Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Reşat Nuri, ilköğrenimine Çanakkale'de başladı. Çocukluk yıllarında okuduğu Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp,sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. Babasının Çanakkale’deki evlerinde zengin bir kütüphanesinin olması onu kitaplara iten ve yazı yazma kültürünün gelişmesini sağlayan bir araç oldu. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yüksek öğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.
     1927'ye kadar Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Görev aldığı okulların bazıları Bursa Sultanisi, İstanbul Beşiktaş İttihat Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Feneryolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisiİstanbul Erkek LisesiÇamlıca Kız LisesiKabataş Erkek LisesiGalatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi'dir. 1927’de Erenköy Lisesi’nden yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlendi.
     Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı . Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraştı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta “Eski Ahbap” (1917) gibi uzun hikayeler, “Hançer”(1920) ve “Eski Rüya” (1922) gibi sahne eserleri, “Gizli El” (1924) gibi romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu.
     Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştan başa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu. 1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü. 1941’de tek çocuğu olan kızı Ela dünyaya geldi. Yine 1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. Güntekin daha sonra müfettişlik görevine geri döndü ve 1950'de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü(UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. 1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı. Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyeti üyeliği yaptı.

21 Nisan 2016 Perşembe

...



        Romanı bitirdim.Hiç bitmeyecek diye düşündüğüm kitap kısa bir sürede bitti. Adam resmen roman değil,hayatı yazmış.Ben bu romanı çok beğendim. Çünkü ben burada hayattan kesitler okudum ,her sayfada yeni bir şey öğrendim.Yaşanmışlıkları, yaşadım.



Posted via Blogaway


Parçalar Birleştikçe Acı Veriyor

        Hayat kocaman bir boşluktan ibaret.Biz bu dünyaya bu boşluğu doldurmak için geldik.Yani doğduğumuzda annemiz ve babamızın boş bir yanını doldurduk sonra büyüdük,yetişkin olduk ve hayatımızdaki boşlukları kendi ellerimizle doldurduk. Hayatı şekillendirdik ellerimizle. O koca
boşluğu hatalarımızla,duygularımızla,kişiliğimizle doldurduk.Sonra o boşluk bütün bunları aldıktan sonra doymadı bizi de almak istedi içine.Kimi cesur yürekliler o boşluğa girmedi kimisi de kendisini o boşlukta boğmak istedi. Hayallerimiz, tercihlerimiz,geçmişimiz,günümüz nasıl olursa olsun hiçbir şey olması gerektiği gibi değil.Zaman denilen kavramı durduramıyoruz,hayatımızda gelişen olayları durdurup;aslında bu olay böyle olmalı, deyip, düzeltip devam ettiremiyoruz. Sadece bazılarımız bu hayatta kukla olmayı tercih ediyor bazılarımız da kuş olmayı tercih ediyor. Zaten sonrası geliyor. Sen kendin için mi yaşıyorsun?Yoksa başkaları için mi?Bunu bu fani hayatta kendin belirliyorsun .Evet, olaylara, hayata, başkalarına "DUR" diyemeyiz ama kendimize dur diyebilmeliyiz.
       Eğer sonsuzluğa ulaşmak istiyorsan bu biraz zor. Çünkü her sonsuzluğun bi başlangıcı vardır.

İSTİNAT

   

     Kanmak...Bilmeden,istemeden bütün benliğimizle kanmak.Şu hayatta iyi olmak en zor şeydir.Çünkü bizi kötü olmaya iten birçok etken var etrafımızda bunlar bizi çok çabuk etkiler ve farkında olmadan kötü bir insan oluruz.
   Mürşit Efendi iyi olmayı başarmışken,kötülüğün ortasına attı kendisini.Gözleri o kadar büyülenmiş,kör olmuştu ki etrafındaki şeytani düşüncelere sahip insanları göremedi.Kendinden ödün verdi,borçlandı,kavga etti,başkalarına muhtaç oldu,mesleğine ihanet etti.O;karısının ve kaynanasının kuklası haline geldi.Çünkü karısı ve kaynanası karşılarına çıkan saf,temiz ve meslek sahibi olan av
çıkınca hemen o avı avuçlarının içine aldılar.Karısı kurnazlığı,kaynanası da tatlı dili ile her seferinde Mürşit Efendiyi dize getirdiler,kandırdılar.Meşhur atasözümüz;"Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." İşte tam yerinde söylendi şuan.Mürşit Efendi kendi gayreti,annesinin emeği ve güzel ahlakı ile memur olmuştu.Kendi kafasında geleceğini planlamıştı.Hayat ona öyle bir oyun oynadı ki onun hayalleri,planları tepe taklak oldu.
      Hatıra defteri bu kısımda bitiyor galiba.İlerlediğim her sayfada yeni bir şey öğrendim. Demek hiçbir şey göründüğü gibi iyi veya kötü değil.İlerleyen zaman ve attığımız her adım sonun başlangıcıdır aslında.

Her Şey Yeni Başlıyor

    



     İnsan gerçekten değişik bir varlıktır.Ani bir şekilde değişir o anda başka bir ruha bürünür.İnsanlar güldüğünde ağladığı şeyleri;sustuğunda söyleyemediklerini söylerler.İnsan akıllı,zeki,merhametli olduğu kadar bencil,kurnaz ve sahtekar olabiliyor.
     Mürşit Efendi aslında farkında olmadan başına bir belayı almıştı.Kaynanası onu önce tatlı dili ile cezp ediyor sonra istediği şeyleri evirip çevirip başka bir şekilde Mürşit Efendi'ye sunarak istediği şeyi elde ediyordu.Bu kadının gözü hırsla bakıyordu ve çevresinde bulunan her şeye sahip olma duygusuyla yaklaşıyordu.Tabi Mürşit Efendi bunların hiçbirinin farkında değildi.O kendisini bu
saatten sonra sadece ailesine adamak istiyordu.Saadeti,mutluluğu bulduğuna inanıyordu.
   Oysaki farkında değildi o aslında aydınlığı değil karanlığı seçmişti.